18 Şubat 2020 Salı

BEBO Evrenleri Sınırsızlık Paradoksu


BEBO Evrenleri Sınırsızlık Paradoksu
1.      BEBO’nun Varlık Paradoksu:

Bir bebek hayal edelim.  Gerçekte olmayan, fakat hayalimizde ürettiğimiz bir bebek olsun. Bu bebeğin ismi BEBO olsun.

Bebek BEBO doğuştan gözleri görmeyen, kulakları duymayan, dokunma duyusu çalışmayan, tatma ve koklama duyuları işlemeyen, özetle beş temel duyusu çalışmayan bir bebek olsun.

BEBO kendisini hiç görmemiştir, haliyle neye benzediğini bilemez. Kendisini görmediği gibi, kendi kendisini benzetebileceği başka hiçbir şey de görmemiştir, haliyle yanlış dahi olsa kendisini başka bir şeye de benzetemez.  BEBO eliyle vücudunun herhangi bir yerine dokunduğu zaman, dokunma duyusu çalışmadığı için, dokunduğunu hissedemez, o zaman dokunarak da bir şekil algısına ulaşamaz. Kendisini veya başka bir şeyi duymamış, kokusunu veya tadını almamıştır. O halde BEBO kendisinin varlığını kendisine kanıtlayacak hiçbir veriye sahip değildir.

BEBO kendi varlığının bilincinde değil” diyebilir miyiz? Görünüşte bunu diyebileceğimiz gözüküyor. Çünkü “BEBO kendisi için, kendi bilincinde yoktur” diyebiliriz.

Aslında biliyoruz ki, BEBO, beş duyusu çalışmadığı için kendisini algılayamıyor olsa da, bulunduğu alt evrende, yani bizim zihnimizdeki hayali evreninde vardır. Farzı misal, bizim hayali BEBO yerine, bulunduğumuz gerçek evrende, gerçekten beş duyusu çalışmayan, canlı bir bebek doğarsa, o bebeğin varlığını biz göreceğiz, ona dokunacağız, onu bileceğiz. O da BEBO gibi kendisinin bilincinde olmayacak, ancak onun varlığına tanıklık eden bizler, onun varlığını ispatlayabileceğiz. O halde BEBO da, kendinin farkında olmadığı halde, bulunduğu evrende kendisine tanıklık edecek birileri varsa, ona tanıklık edenler için vardır ve varlığı tartışmasızdır.

NOT: İnsanın evren ile ilişkisi, etrafındaki evrenden beş duyusuyla aldığı duyu verilerini zihninde işleyerek, dışarıdaki evrenin bir iç modelini içeride kurması ile oluşur. Bu iç modeli kuramadığında insan dışarıdaki evreni algılayamaz. Bu nedenle insanın evreni, dışarıda olan evren değildir, içeride zihinsel olarak kurduğu evrendir. Böyle olunca her insanın kendine özgü, (algı verilerini duyuları ile önce dışarıdan aldığı, bu veriler ile içeride iç modeli kurduğu ve ardından içerideki iç modeli dışarıya yansıttığı) bir evreni vardır.

BEBO, beş duyusuyla zihnine alacağı duyu verilerinden yoksun olduğu için ne kendisini ne de etrafındaki evreni algılayamıyor.  Algılayamadığı için de etrafına bir evren kuramıyor. Kuramadığı evrenine kendisini veya başka bir şeyi yerleştiremiyor.

Şimdi BEBO’nun varlık paradoksunun birinci kısmı şudur: BEBO var mıdır, yok mudur? BEBO (mantıksal bir zorunlulukla var olduğu halde) kendisi için yok, tanıklar için vardır. Kendi evrenini kuramamakta ve içinde var olamamaktadır. Ancak tanıkların her biri kendi evrenlerinde BEBO’yu algılayıp tanıklık etmektedirler. Haliyle BEBO kendi evreninde yok, tanıkların evreninde var oluyor.


2.      BEBO’nun Tanıkları ve Evreni Paradoksu:

Tanığın evreni, BEBO’nun evreninden farklı olarak, tanığın algıladığı ve kurduğu bir evrendir. Şayet tanık da BEBO gibi beş duyudan yoksun olarak başlamış ve devam etmiş olsaydı, ne kendisinin ne de BEBO’nun varlığına tanıklık edemezdi. Çünkü BEBO onun evreninde de var olamazdı.

“Hiçbir tanık olmasaydı, BEBO’nun evreni ve içindeki BEBO’nun varlığı ne olacaktı?”. Yani BEBO ve evreni neye benzeyecekti ve onların varlıklarından nasıl söz edebilecektik?

Tanıklar yoksa BEBO ve evreni var olacaktı, ancak varlıklarını ve neye benzediklerini bilen olmayacaktı. O halde BEBO ve evreni, varlıklarını kanıtlamak için, onlara tanıklık edecek en az bir tanığa gereksinim duyar.

“Tanık varsa bir evrenden ve içindeki bir BEBO’dan söz edebiliriz, tanık yoksa söz edemeyiz”.


3.      BEBO Alt Evrenler ve Paralel Evrenler Paradoksu:

Şimdi BEBO’nun duyularını geri verelim. BEBO görsün, duysun, dokunduğunu hissetsin, tatsın ve koklasın. Yıllar geçsin ve BEBO beş duyusu ile kendisine ve evrenine tanıklık etsin, büyüsün, evlensin, çocukları olsun, yaşlansın ve çevresindeki diğer herkes gibi normal bir yaşantı sürdürsün. Hatta BEBO’ya süper bir zeka verelim. Artık BEBO kendisi için de, kendi bilincinde vardır, kendisini ve evrenini algılıyor. Bu algıladığı evren, bizim evrenimize göre bir alt-evren olacaktır. Çünkü bizim bir evrenimiz vardır, kendi duyularımızın verileri ile beslediğimiz ve zihnimizde kurduğumuz, sonra dışımıza yansıttığımız ve içinde var olduğumuz evrenimiz. Buna kök-evren diyelim. Bu kök evrenin bir alt-evreni olarak zihnimizde hayal ürünü olarak tasarladığımız bir BEBO vardır ve onun da duyuları çalıştıktan sonra kendi zihninde kurduğu kendi evreni vardır. O halde BEBO’nun evreni, bizim kök-evrenimiz içinde var olabilen bir alt-evren olur.

BEBO’ya yine hayalimizde kurduğumuz milyarca süper zeki başka çağdaşlar verelim. Tıpkı bizim şuandaki kök-evrenimizde yer alan ırklar, uluslar, inançlar, renkler, diller ve kültürler ile çeşitli olsunlar. Tıpkı kök-evrenimizdeki gibi yaşasınlar, yaşlansınlar, kanlı-canlı olsunlar, sevsinler, savaşsınlar, yaralanınca acı çeksinler, doğup ölsünler. Her biri kendi evrenini kendi zihninde kuracaktır. Milyarlarca yeni alt-evren olacak. Onlar ölünce yeni doğanlar tekrar yeni evrenler kuracaklar. Bu evrenlerin her biri kısmen birbirine benzer (kesişen) kısmen bir birinden farklı (ayrışan) evrenler olacaktır. Bu evrenlerin tamamı bizim kök-evrenimiz içinde oldukları için alt-evrenler olacaktır. Bu evrenlerin tamamı bizim kök-evrenimizde ancak birbirlerine paralel-evrenler olacaktır. Çünkü hepsi aynı evrenin (bizim kök-evrenimizin) içindedir ve birbirlerinin alt veya üst evrenleri değildir. Dolayısıyla birbirlerine paraleldirler. Birbirinden farklı, milyarlarca paralel-alt-evrenler.

4.      BEBO’nun Felsefi Paradoksu:

Süper zekaya sahip BEBO, kendi evreninde, kendi varlığı ve evreninin kökeni hakkında felsefi bir arayışa başlamış olsun. “Ben gerçekte kimim?”, “Nereden geldim, nereye gidiyorum?”, “Benim hayatımın öncesi nedir ve sonrası ne olacak?”, “Bütün bu evrenin bir yaratıcısı var mıdır yoksa tesadüfen mi ortaya çıktı?” şeklinde hayatı ve varlığı sorgulasın.

BEBO’nun olası cevapları nasıl olacaktır?

Her şeyden önemlisi “BEBO hayali bir varlık olduğunun farkına varabilir mi?”.

Bizim hayalimizdeki BEBO ve milyarlarca çağdaşının her biri, bizim hayalimiz olduğunu bilecek mi?

Bizim zihnimiz olan ve kendilerinin içinde yeşerdikleri, kendi evrenlerini var ettikleri “gerçek” evreni algılayabilecekler mi?

BEBO ve çağdaşları, sordukları felsefi soruları ile kendi durumlarını gerçeğe kısmen dahi örtüşen bir haliyle tahmin edebilirler mi? Örneğin kök-evrenin sahibi olarak bizim hakkımızda kafa patlatsalar, bizim neye benzediğimizi merak etseler bunu bilmeleri olası mı?

5.      BEBO Sınırsız Evrenler Paradoksu:

BEBO süper zekası ve merakıyla kendi evreninin sınırlarını merak eder. BEBO’ya paralel verenlerdeki diğerleri de kendi evrenlerinin sınırlarını merak eder. Evrenin sınırı nerededir ve o sınırın ötesinde ne vardır?

BEBO zihninde evreni, sınırsız büyük evreni avucuna sığdıracak bir bilye kadar küçülterek hayal eder. Çünkü devasa boyutlardaki bir evreni incelemenin en kolay yolu budur, onu hayali olarak dilediği kadar küçülterek modellemek.  Bakar ki, ne kadar büyük olursa olsun bu evrenin etrafında başka bir evrene ihtiyacı var. Bu evren bir şeyin içinde olmak zorundadır. BEBO tekrar sınırsız büyüklükte bir evren daha hayal eder ve eski evrenini bu sınırsız evrenin içine yerleştirir, sonra bu evrenini de hayali olarak küçültür ve görür ki yine içinde yer alacağı başka bir evrene ihtiyaç vardır. Bu tekrarlar sonsuza kadar böyle sürer. BEBO ne zaman evrenin sınırına varsa, o “sınırın ötesinde ne var?” sorusu, sınırı soğan kabuğu gibi bir kat daha ekleyerek büyütür. Sonuçta BEBO Evrenin bir sınırı olmadığını, olamayacağını fark eder.

BEBO’nun paralel evrenlerindeki herkes aynı şeyi kendi paralel evrenlerinde yaparak sürekli büyüttükleri sınırsız büyüklükte sonsuz sayıda paralel evrenler elde ederler. Bu evrenlerin sınırlarına bir türlü erişilemiyor. Hatta bu evrenlere bir sınır hayal dahi edilemiyor.

BEBO ve paralel-evrendaşları bunun nasıl mümkün olabileceğine bir türlü akıl erdiremiyorlar. Çünkü yeni bir paradoks ile karşı karşıyadırlar; “bir şey var ise, onun bir sınırı/sonu olmak zorundadır, sınırı/sonu olmayan bir şey nasıl var olabilir?”.

Eğer BEBO ve paralel-evrendaşları “kendilerinin ve evrenlerinin zaten hayali/zihinsel varlıklar olduklarını bilebilselerdi, o zaman evrenlerinin nasıl sınırsız/sonsuz olabildiğini, başka türlü olamayacağını bilebileceklerdi”.

O zaman kökenleri hakkında da bir bilgiye sahip olabilirlerdi; çünkü onların tüm malzemesi bizden, bizim zihnimizin bir tür enerjisi sayılan hayal gücünden, zihinsel enerjimizden olduğu için, aslında bütünüyle bizden olduklarını bilebileceklerdi. Biz sadece onlarla sınırlı olmasak da, (onların ve evrenlerinin tamamını aşan, hatta hayallerinin sınırlarını aşan bir varlığa sahip olsak da,) onların her şeyinin bizden geldiğini bileceklerdi. Bizden başka bir varlıklarının söz konusu olamayacağını, başlangıçlarının, sonlarının, aradaki tüm olasılıklarının zorunlu olarak bizden olduğunu bilebileceklerdi. Başka bir ihtimal olamadığını bileceklerdi.


SONUÇ: Eğer bizim evrenimiz de BEBO’nun evreni gibi bir alt-evren olsaydı, daha yüksek bir zihinde üretilmiş/tasarlanmış/hayal edilmiş olsaydı, o zaman BEBO’nun alt evrenini (hayalimizdeki alt evrenini) kendi gerçek evrenimize yükseltir ve aynı tartışmayı kendimiz için tekrarlardık. O zaman evrenimizin sınırları veya sınırsızlığı paradoksu, paralel evrenler ve alt evrenler paradoksu, varlığımız ve varlığımıza tanıklık edenlerin algılarımızla ilişkisi, evrenin maddesinin neliği, nereden gelip nereye gitmekte olduğumuz soruları, öncemizin ve sonramızın ne olacağı anlaşılabilir olurdu.

Eğer öyle olsaydı!

O zaman yeni sorularımız şöyle olurdu; Bizi tasarlayan nasıl bir varlık? Biz BEBO’yu tasarladığımız gibi o da bizi tasarlamışsa, bize benzerliği, ya da bizim ona benzerliğimiz nedir? Bizi tasarlamadaki amacı nedir? Onu da bir tasarlayan var mıdır ve bu tekrarlar yukarı doğru ne kadar devam eder?